Büyümek…

BÜYÜMEK
Büyümek… Akla ilk gelen hep aynıdır, ancak akla ilk gelmesi gereken şey değildir bu. Her günün bizi ölüme bir adım daha yaklaştırdığı değil, daha özgür yaşayacak günlerimiz olduğudur bizim aklımıza gelen. Yalnız bir çocuk için gerçek anlamda büyümek oldukça farklıdır.

 Çünkü çocuk yalnızca ölümün var olduğunu değil kendisinin de ölümlü olduğunu, öleceğini anladığı anda, çocukluk biter ve yeni hayat başlar. Bu büyümedir… Tabii daha geniş bir bağlamda…

Büyümek bunun için ürpertir bir çocuğu içten içe. Düşündürür usul usul, kimseler fark etmeden…

Büyümek illa farkında olmak mıdır bir şeylerin? Yoksa unutmak mıdır her zamankinden fazla? Belki fazla zorlu ve yavaştır, ama budur büyümek işte. Sabırdır, çocuk gerçekten kaldıramadığını düşündüğünde dayanmak için sebeptir. Büyür o zaman, birden bulutlara dayanmış bir ağaç kadar yüksekte hisseder kendini. Başka biriymiş gibi, sanki hayata oradan başlamış gibi. Büyümek, büyümek… Sanki hiç ölmeyen bir meyve dalı gibi değil midir çocuğun kalbinde? Her mevsim farklı meyve veren… Çocuğun aldığı nefes sular o dalı. Öyleyse hiç bitmez büyümek…

Bir şeylere ulaşmak olduğuna göre büyümek, ulaşacak çok dal var çocuk için. Mutluluk da o dalın meyvesi, hüzün de… Tereddüt de şüphe de… Madem hiç ölmez o dal, öyleyse gözyaşları da sular dalı aldığı nefes kadar. Onlar da büyütür çocuğu mutluluğun büyüttüğü kadar…

Doğruyla yanlışı ayırt etmek değil büyümek, doğruyu seçmektir yanlışın yerine. Daha önce gözünün görmediği şeylere şimdi bakakalmaktır büyümek ve şaşırmaktır nasıl göremediğine.

Fark etmek, seçmek, görmek derken, çocukluğun yaşla bir alakası yoktur sanıldığının aksine, yalnızca kalple, kalple alakası vardır. Bir yolculuğa (ama kalbiyle çıkacağı) çıkmaya tek başına cesaret edebiliyorsa o zaman fark eder büyüdüğünü, fark edilir büyüklüğü. Eskiden yaptığı şeye şimdi gülüyorsa, o zaman fark edemediği yanlışlarına şimdi ağlıyorsa, bir adım daha atmıştır büyümek adına.

O hiç ölmeyen daldan topladığı meyvelerle marmelatlar yapmak var tabii bir de… Yoksa ne anlamı kalır ki büyümenin? Meyvelerin çekirdeklerini atıp gerisini hayata saklamak var… Yoksa ne anlamı kalır ki öğrendiği şeylerin? Ha bir de bir kural var ki unutulmamalı çocuk tarafından; asla dönüp bakmamalı geriye, aynı hataları yapmamalı tekrar. Büyümek biraz da bunu gerektirir çünkü.

Büyürken fark edilir verilen savaş, ama meyvelerin güneş görmeden kızaramayacakları da öğrenilir yavaş yavaş…

Fatma Betül ÇİFTÇİ   Ankara/Ekim/2012