Kişilik denilen unsur çoğunlukla ruhun insan tabiatına tuttuğu bir aynadır.Kişilik yansımadan ibarettir;asıl olan yalnızca bize,Yaratıcımız tarafından verilen ruhumuzdur.İnsan,yaşadığı kesitlerin açığa vurduğu eylemlerin etkisini gücü yettiği ölçüde hissetmeye çalışır ve sonuçta yaşama fiilini yerine getirmiş olur.İnsanın iç yüzü, bir bakıma büyülü tarafı olan ruh,yaşamak olayının anlamlandırılmasını aklın ve iradenin ışığında gerçekleştirir.Bireyin bu çabası iki şekilde ortaya çıkar:Nefs ve ruh ya da ruh ve akıl birlikteliği.İlk sentezde kötü insan tiplemesi,ikincisinde ise iyi ve iyi olanlar meydana gelir.Nefsin ruha ulaşabilme yetisi,kötülüklerin akılda idrakiyle başlar.Belli bir süreçten sonra nefs ruha hakim olur ve aynı zamanda kişiyi basitleştirir.Sonuçta kendini kaybetmiş hatta aramaya dahi mecali kalmamış varlıklar fıtrata aşina görünmeye çalışır.Rabbimiz bizi baştan uyarmış ve yasaklar koymuştur.Bu yasaklar ruhumuza mahremdir çünkü fıtrata ters olan her şey insanı çürütür ve bazen ayaklarımızın altı dahi boşalır ,belirsizliğin tadı bizi adeta zehrin tutkusu haline getirir.Aklın ruha yoldaş olması,bunun tam anlamıyla gerçekleşmesi ise kainatı bize aşina kılmakla kalmaz ,gerçeği elimize verir;bu bağlamda şüphe yokluk derecesine ulaşır ve kurtuluşa ereriz.Önemli olan ruha ,gerekli olan perdeyi çekebilmektir.
Ümran CENGERİ Kasım/2014/ANKARA