Bilemem ben, kusura bakma, hüküm veremem kendimce. Yeremem seni, üzemem hakkım yok buna. Söylerim evet, konuşurum seninle, anlatırım güzelce, kalbine değen cümleler söyleyecek kadar güzel konuşamam ama. (Ne yapayım ben de böyleyim işte.) Kalbine dokunmak bana çok huzur verirdi oysa, kalbine dokunarak anlatmak. Kendi dünyamı açmaktır bu; eleştiri, yargılama, suçlama, yolunu düzeltme, belini doğrultma değil. İçimden geleni söylerim, içimden geliyorsa söylerim. Bir yere kadar diyeceklerim… Bir su perdesiyle ayrılır düşüncelerimiz. Aylarca süren sözler ya bir etki yapmaz sana ya da ilahi rahmetin mazharı olurum senin için. Ama bilemem ben; senin gönlünden akan pınarları, ömrünün açacağı durağı, parmaklarının dile geleceği yaprağı bilemem. Hüküm veremem ahvaline. Kararmışsın, solmuşsun ya da apaydınlıksın diyemem. Senin yaratılış güzelliğini anlatırım, içindekini sımsıkı tutmanı öğütlerim, önemsememeni söylerim kimi şeyleri lakin fark ettiremem kadife gülleri. Âlim, Hâkim, Hâdi olan Rabbin sana fark ettirmekte varlığını, hissettirmekte. Ki senin her zerrende Rabbin mührünü işlemiş. Sevgi kokusu var teninde, rahmet sesi çınlar toprak bedeninde, mutmain sözler apaçık yazılmış sende saklanmak yerine, nurdan kantlar sarılmış çehrene, yakınlığın rahatlatıcılığı var parmak izlerinde. Yüreğindeki gizleri bilemem ben ama sinedekiler ortaya dökülür mahşer yerinde. (Adiyat,10)
Gel, zulmetme, ne güzel emanetsin sen kendine. Huzursuz bir ses varsa içinde dinleme zira delil yoktur onun elinde. Benim delilim var: Sen her an değişiyorsun bilinçsizce; bir Yaradan olmalı ruhunu büründüren bedene. Acı çektirme kendine; varlığının özünü, sözünü, gönlünü kirletme. Kalbinin huzurunu bulacaksın, üzülme. Kusura bakma bilemem ben, hüküm veremem kendimce.
Elif Özdemir Ocak/2015 Ankara