KAN KINALI GÜVERCİN

KAN KINALI GÜVERCİN

          Dünya dönüyor.Kimileri için iyiliğe, kimileri için maceraya, kimileri için kayba, kimileri içinse hüzne hazırlık yapıyor.           Her gece, o gün ne yaşamış olursak olalım kapanışı yürekten gelen sessiz dualarla yapıyor, gözlerimizi umutla kapatıyoruz. Ne kadar acı çeksek de, kalbe öyle bir istek, ruha öyle bir ihtiyaç vermiş ki Yaradan, her yeni günün en güzeli olacağına inanıyoruz. Bütün insanlar inanıyor, Müminlerse biliyor. Biliyoruz, Güneş hep en iyisi için doğacak. Yalnız bir cümle var ki, sanki Güneş hiç doğmayacakmış gibi geliyor, umudu acıyla gölgeliyor; insanlığımızı gözyaşıyla alçaltıyor: Savaşta çocuk olmak.

Çok konuşuldu bu konuda, çok yazıldı yıllarca ama hiçbiri yetmedi savaşı durdurmaya. Ne zeytin dalları, ne de beyaz bayraklar. Fotoğraflar çekildi onlarca, paylaşıldı milyonlarca, ne kadar “kötü” bir durum olduğunu, ne kadar “üzüldüğümüzü” anlatmaya çalıştık sıcak ve güvenli evimizde, israf edeceğimiz yemekleri yerken, son model telefonumuz elimizde.

Anladığımızı sanıyoruz ancak anlayamayız bilmiyoruz. Her zaman ateşin düştüğü yeri yaktığını atlıyoruz. Biz sadece ısıyı hissedebiliyoruz, acıyı paylaşmıyoruz. Neden mi? Çünkü hiçbir fotoğraf getirmez size kanın metalik kokusunu, kaybın varisi boşluğu, damardaki kanda cüretkarca dolaşan korkuyu. Ama en kötüsü de ne biliyor musunuz? En insanlığımızdan utandıran? En yüreğe dokunan? Isının hissedebileceğimiz en yüksek noktası olan?

          Muzip parıltılar, heyecanlı ışıklar, beklenti dolu ifadeler olması gereken gözlere sinsice yerleşmiş kabulleniş! Atmayı en çok hak eden kalp, en güzel şeyleri görmesi gereken göz, ölmeyi kabulleniyor!

Bir kız çocuğu. Sarı kıvırcık, uçları kınalı saçları var. Yüzünü süsleyen ela rengi gözlere, tombul yanaklara sahip. Olması gereken yerde değil. Ait olduğu yerden kilometrelerce uzakta, sevmiyor bulunduğu yeri, huzursuz hissediyor. Ona evlerinin sıcak mutfağında pasta yapması gereken annesi nereden geldiği bilinmez bir kurşunla hayatını noktalayıvermiş. Babası nerede kimse bilmiyor, çocuk üşüyor. Kimsesizlik, hayatın davranmadığı kadar cömertçe kar yağdırıyor kalbine. Yazın güneşiyle hiç tanışmamış, bahar ona hiç umut vermemiş, sonbaharsa bütün yapraklarını dökmüş kalbine, terk etmiş onu.  Ruhu kış, kalbi kış. Dünya ne kadar dönerse dönsün, Güneş ne kadar ısıtırsa ısıtsın onun için her mevsim kış….

Şarkı söylemekten nefret ediyor, o kadar çok ses var ki orada başka bir şey daha duymaya tahammül edemiyor. Yaralıların inlemeleri, bombaların uğursuz sesleri, silahların ani patlamaları, yardım çığlıkları… Hepsi onun adına konuşuyor, o sadece susuyor. En sağır edici olanıysa ölümün sesi. Ölüm kulağının dibinde kahkahalar atıyor. Duymak istemiyor, görmek istemiyor, yaşamaksa adeta bir ceza. Sadece annesini istiyor, ona sarılmasını, bütün kirine rağmen Cennet kokusuymuşçasına uzun uzun saçlarını koklamasını özlüyor. Annesi onu çağırıyor.

İki kişi geliyor, onların kim olduğunu iyi biliyor. Korkmuyor, itaat etmiyor. Sadece kabulleniyor. Kendine ne yapacaklarını biliyor, tevekkeli değil biri silahın namlusunu çocuğun minik kafasına dayıyor. Bir diğeri adeta zevk alırcasına en narin yanağa bir tokat indiriveriyor. Doğumunda süt beyaz olan ten, kanın en aşağılık rengine boyanıyor. Çocuğun gözleri boş bakıyor, hiçbir ifade yok. Ruhu çoktan çekilmiş, sadece damarlarında dolaşan acının durması gerek.

Çocuk öldü mü? Ölmedi mi? Hani  o yalnızca haberlerden izlediğin, fotoğraflarına arada sosyal paylaşım sitelerinde denk geldiğin çocuk? O çocuk kim biliyor musun? Kardeşin, kızın, insanlığın, merhametin, gözyaşın, yardım bekleyenin, umudun, duan…

Dünya dönüyor. Kimileri için iyiliğe, kimileri için maceraya, kimileri için kayba, kimileri içinse hüzne hazırlık yapıyor. Dünya onlar için neye hazırlanıyor bilinmez. Ancak hala merhametin, insanlığın, imanın, gözyaşı akıtabilecek kadar gücün varsa Dünya senin için umuda dönüyor.

          Kana bulanmış beyaz güvercin, temizleneceği günü bekliyor!

          Çocuk öldü mü, ölmedi mi? Umudun varsa, o minik kalp hala atıyor!

Ayşenur Ateş      Ekim/2016    ANKARA