Dört duvar, bir tavan. Küçük bir oda. Bütün sırların ortağı, iyi kötü bütün konuşmaların bağlamı, hayallerin tavanında canlanabildiği kutsal mekan. Küçük bir oda; dört duvar, bir tavan.
Kuzeye bakan tarafında geniş bir pencere var. Camları hep açık olur, oldukça misafirperverdir: Güneyden esen alizelerin huzurlu uğultusunu, yağmurun taşıdığı dünya kokusunu, bahçedeki manolyaların, gündüzsefalarının ve kamelyaların neşe dolu sessiz şarkılarını oldum olası ağırlar. Perdesi asla kapanmaz, içindekilere dünyanın tüm güzelliklerini sergilemek ister.
Odanın içi beyaz ağırlıklı döşenmiş. Fazla eşya yok, sade ve şık ilkesinin benimsendiği oldukça belli. Kokulu mumlarla renk verilmiş, kitaplık ise ciltleri eski ancak çok konuşkan kitaplarla dolu. Aramızda kalsın, bu kitaplara da dinleyici bulmaya görsün! Ne çok anlatırlar da asla yorulmazlar. Kitaplığın önündeki sallanan sandalye ise odanın müdavimlerinden. Ev sahipleri bir alıyor, bir koyuyor. Sandalye de şaşırdı! O da haklı ama, üzerine kahve dökülmesinden daha fena bir şey varsa bu ancak bir yere ait olamamaktır!
Oda, ev sahiplerine kıyasla oldukça iyimser. Gerçek iyilerden hani, gizli saklı köşelerde zehrini boşaltanlardan değil. Ev sahipleri ise düşman başına! Ne insanlar onlar öyle!
Yüze gülüp arkadan kuyu kazarlar, geçmişlerinin acılı gölgelerini üzerine musallat etmeye kalkarlar, ayağını kaydırırlar da onlar yalnızca temizlik yapıyordur! Sen görmemişsindir sabunu! Ev sahipleri ikisi kardeş olmak üzere altı arkadaş. Yalnız devam etmeden önce uyarımı yapayım da sonradan bana kızma, odanın tam olarak neresinde olduğunu bilemediğimiz beş kuyu var, dikkat et de düşme!
Yeterince temkinli olduğunu düşünüyorsan yolculuğumuza devam edebiliriz. Yolculuk dedim ama fazla heveslenme, biz sadece odanın bir köşesinde oturacağız. Hayır hayır, endişelenme. Bizi göremezler, görünmezlik pelerinimizi giydik ve onların nasıl biri olduğunu kolayca görmemizi sağlayacak gözlüğümüzü taktık. Kısacası tam teçhizatlı beklemedeyiz.
İşte! Görüyor musun? Sabreden derviş muradına ermiş sözünün ispatını yapıyoruz, ev sahipleri tam takım odaya giriş yapıyorlar. O ne kahkaha, ne ses öyle! Odanın erdemli sükunetine tezat olarak yaratılmış gibiler. Beş kız, bal damladığını zannettikleri ağızlarından yayılan çöp kokusunu fark etmeden dedikodu yapıyor.
İçlerinde türlü türlü insan var, farklı düşünceler, çeşitli kötülükler… Hiçbiri bir diğerinin farkında değil. Birbirlerini tanıdıklarını sanıp yabancılıktan öteye geçememeleri ise umurlarında dahi değil.
İkiyüzlü olanı şuh kahkahalar atıyor, anlamasa bile gülüyor. Hoş, hiçbir şeyi anlamıyor ya! İçindeki boşluğu doldurmak, kendini tatmin etmek istercesine bol ses yapıyor. Karakteri güzel yüzüne hiç de yakışmıyor!
Esmer olanın aklından ne geçiyor bilinmez, tek istediği eğlenmekmiş gibi görünüyor. Sevimli bir yüze sevimli bir ses. Dışarıdan bakıldığında içinde zerre kötülük olduğuna inanmak oldukça güç olsa da geçmişin gölgeleri hala peşini bırakmış değil. Köşedeki yazı yazan kız bunu biliyor. Gölgelere sahip sevimli yüz geleceğinin gölgesi olacak hissedebiliyor.
En tıknaz görünen en doğalları. Ancak doğal olmakla kaba olmak arasında ince bir çizgi var bunu bilmiyor. Çilleri ona ne kadar sempati katarsa katsın nezaket yoksunluğu kalbinin allarına karalar çalıyor. Kötülük kaçınılmaz olarak büyüyor ve olgunlaşınca – onunki baya olgun- illa kendini belli ediyor.
Saçlarını yeşile boyamış olan kız aralarında en saf görünüp sinsilikle anlaşma yapmış olan. Etliye sütlüye karışmaz, asla iyi bir arkadaş değil. İnsanlara güvenilemeyeceğini düşünüyor ve ne yazık ki kendisi “kim en güvenilmez” adlı daha yapılmamış olan yarışmanın birincilik koltuğunun tek sahibi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
Arkadan gelen ve ruhu çekilmiş gibi duranın hiç şaşırmayacağımız bir lakabı var: Kara kedi! Ara bozmak, laf taşımak, insanları küstürmek gibi hobileriyle ilgilenmeyi çok sever. Bundan sadistçe zevk alan yapısı ona insanlığını unutturmuşa benziyor.
Kızlar dedikodularına devam ederken köşedeki kız onları onaylamazca başını sallıyor. İçlerini görebiliyor, tuzaklarına ve yalanlarına kanmıyor. Asla da onlar gibi değil.
Şimdi çizdiğimiz tabloya bir baktım da, en iyi olanı köşedeki kızmış gibi duruyor değil mi? Kimseye kötülük yapmıyor, sadece durmuş köşesinde yazısını yazıyor. O zaman seni çok şaşırtacak bir şey söyleyeyim: En kötüleri o!
Bütün kötülükleri, yalanları, oyunları bilmesine rağmen susuyor. Hani bakar kör derler ya, onlardan değil. Bakıyor, görüyor ama harekete geçmiyor. Kendini koruyor ya, onun için en önemli olan bu. Öyle bir hastalığa yakalanmış ki, sadece küçük çocuklarda ayıplanmaz, normal karşılanır. Kişi istemedikçe asla iyileşemez: Bencillik. Yüzyıllardır teşhisi yanlış konulan ve en bulaşıcı hastalık!
Bu kişi kendinden başka kimseyi düşünmez, sevmez, umursamaz. İnsanlara kötülük yapmadığı için iyi biri olduğunu düşünür. İnsanlığa, hatta bir tek insana dahi yararın olmadıkça kimseye kötülük yapmamışsın ne fark eder? Toplamada etkisiz eleman olarak görülür, göze batmaz. Ama işlem çarpma oldu mu, bütün iyilikleri kötülüklerle beraber götürüverir.
Bak köşedeki kıza, içindeki gülümseyen şeytanı gör. Şeytan kuyuların kapaklarına bakıyor ancak kapatmak için herhangi bir girişimde bulunmuyor.
Küçük bir oda. Dört duvar, bir tavan. Mutluluk kokması gereken havası kötülük kokuyor. İşlem toplama olduğunda koku biraz hafifler gibi oluyor da, çarpma olunca oksijen bitiyor.
Dört duvar, bir tavan. Küçük bir oda. Bir de hastalıklı hava. Biri ağır, altı hasta. Bizse, iki adet doktor…
Teşhise geldik buraya, artık tedaviye geçebiliriz. Hem onları, hem kendimizi… Hani tedavi edilemiyor muydu? Hayır, kişi istediği sürece tedavi her zaman vardır. Çok duyduğumuz sözdeki gibi, “Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur; içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar. Zira en sahih dönüşümler hep içten gelir.”
Fazla uzatmadan tedaviyi nasıl yapacağımızı anlatayım da hemen başlayabilelim. Çünkü bu, dünyanın en zor ve uzun tedavisidir. Hazırlık aşaması yoktur ama eğer istiyor ve inanıyorsan yarısını geçmişsin demektir.
Bu tedavi kendinden başlamak. Kendini tanımak, eleştirmek, kendi kendini gözlemlemek! Kötü davranışlarını bulup kara listeye almak!
Çünkü sen değişirsen, dünyan değişir!
Ayşenur ATEŞ Ekim/2016 ANKARA