Hayye Alel Felâh

Bir çöl; uzun ve ıssız. Geriye döndüğünde onlarca şekillenmiş kum dağları, ilerisi uçsuz bucaksız bir belirsizlik. Seni sen yapan o geçmişten bir hayli uzak, daha çok acımasız bir kum fırtınasına yakın. Şimdi ne yapmalı yahut nasıl kaçmalı? Yok yok, kaçmak asla yok! Bu nefsi terbiye etmeden gitmek asla yok.

Bir vicdan ki çok şükür hiç susmuyor demeli. Girdiğin her yolda eğer sen onu mevlaya araç kılmadıysan nasılda konuşuyor? Vicdanın sesini dinleyip doğru yolu bulmayı marifet sanmak değil de o seni bas bas uyarırken kendine bile bile zulmetmemeyi de göz ardı etmemek gerek. Hoş, gün gelir kendi şahsına zalim olmaya da gönüllü olursun. Bundandır ki köreltmemek lazım şu içinde haykıran sesi. Öyle sıcak, öyle ıssız bir çöl ki şu nefis, vicdanının susuzluğunu giderecek o bir damla suyu ara ki bulasın. Lakin bulacaksın, bulmak zorundasın. Deme kendine boşu boşuna kim şahsına güle oynaya zarar vermek ister ki, diye. Kendini öyle bir yere getiriyorsun ki, şu dünyaya kalu beladan niye geldiğini dahi unutuyorsun. Bak, O yine haydi kurtuluşa diye sana merhamet ediyor. Git ve kurtuluşa niyet et. O çölde nefsini terbiye et ve sakın o içinde sessizce çığlık atan sesi gönül ardı etme. Allah bizi kendine zulmedenlerden eylemesin inşallah.

  Hülasa-i kelam; fani kulun derdi, günahı yine çok, yine derya. Fakat beşer de yeri geldiğinde şaşabileceğini bilip zararın neresinden dönersen kârdır da diyebilmeli. Allah’ım niyet ettim kurtuluşa, sen beni ve şu genç nefsimi sensiz yönlerden koru. Haydi, bir kez daha bismillah!

Faruk KARABABA  Şubat/2017 ANKARA