TAŞ
Ufacık bir taştı yerdeki. Ayağıyla iteledi. Yorucu bir gündü ama hiçbir şey ruhundaki yorgunluk kadar eğmemişti belini. Bir şarkı çalıyordu sanırsa da duymuyordu. Daha başka sesleri dinliyordu kulakları, başka zamanlarda dolaşırken aklı.
Şimdi eve girmek, onca insanla uğraşmak ve mutlu rolü yapmak veyahut da üzgün değilmiş gibi yapmak içinden gelmiyordu. Of çekti. İçi daha da kararıyor, daralıyor, sığmıyordu.
Birbirini iteleyen çocukların arasından elleri ceplerinde umursamaz bir tavırla geçti. Çocuğun birinin topu ayaklarının ucuna geldi, geri göndermedi. Muhtemelen arkasından seslenildi de havasında değildi.
Dönüp dolaşıp kendini aynı yerde buluyordu. Bir şey arıyor, bir şey istiyor, bir yere gitmesi lazım geldiğini hissediyordu.
Kapının önüne oturdu. Zili çalmadı, anahtarı da yoktu zaten. Taşlarla bir sorunu vardı bugün, hiçbiri olması gereken yerde değilmiş gibi habire bir ileri bir geri iteliyor, yerlerini değiştiriyordu. ” Keşke taş olsaydım,” diye geçirdi içinden.
“Biri gelseydi, bana sormasaydı. Seçim şansım olmasaydı. Deseydi ki senin için en uygun olanını ben seçtim. Güç benim elimde. Şimdi seni bir yere göndereceğim. Zaman kayarken ayaklarının altından, şefkatli bir ninniden sonra gelen huzurlu uykunun kucağına atılıyor gibi hissedeceksin. Asla şikayet etmeyeceksin, kabullenip rıza göstereceksin. Bileceksin ki, kendi kendine yapabileceğin hiçbir seçim benim senin için seçtiğim yerden daha iyi olamaz. Sadece gözlerini kapayıp gülümseyeceksin.”
Ne tuhaftı. Her lafından ikisi özgürlük, insan iradesi, sonsuzluk, mutlak yaşam olan birinin bunları düşünmesi. Düşünmesinin bile huzur vermesi. Kendiyle çeliştiğini biliyordu. Anlam veremiyordu da zaten. Yalnızca hissediyordu ki, gerçek anlamda istediği buydu. Bu kadar özgür olmamalıydı, her şeyi düşünmek ve hayatı üzerinde bunca hakimiyete sahip olmaya çalışmak yorucuydu.
Mutluluğu tanımlayıp, mutlu olmak adına yaşamak yorucuydu. Hayal ettiği mutluluk noktasına ulaşamadığında ise sinirlenmesi, hırslanması, kalbinin şiddetle çarpması korkutucuydu. Bu şu anlama geliyordu ki, diğer tüm insanlar ondan daha çok iradeye sahipti ki daha mutlulardı. Eğer daha özgür olsaydı, bu sınırlar olmasaydı, şu baskıcı toplumun dışında tek başına kuralsız bir yaşama sahip olsaydı daha mutlu olabilirdi. Evet, kuralsız bir yere gitmesi gerekiyordu. Aradığını bulmuş olmanın tatminini duydu. Şimdi dünya daha da aydınlanmış gibi geliyordu gözüne.
Peki ama, neredeydi bu kuralsız yer?
Dakikalar geçti. Aklı yaramaz bir çocuk gibi düşünceden düşünceye atlıyor, hiçbirinde bir dakikadan uzun durmuyordu. Düşüncelerinin hepsi de taban tabana birbirine zıt şeylerdi. Bir taş olmak istiyor, bir kendi kuralsız yaşamını yaratmak istiyordu. Yollar farklı olabilirdi. Ama amaç aynıydı ki, mutluluğa ulaşmak. Tatmin olmak. Tamam olmak. Doymak.
Sanki içinde kapalı bir kapı vardı. Altından ışık sızıyor, ışığı yakalayabildiği anlarda garip bir doyuma ulaşıyor ama bulduğu gibi de hızla kaybediyordu ışığı. Kapıyı kırmak istiyor, ezmek istiyor, parçalamak istiyor ne var ki yerini bile bulamıyordu. Sonra bir kapı daha vardı. Ardına kadar açıktı. Soğuk bir bahçeye açılıyordu. Dünyanın her türlü nimeti, zevk veren her şey bahçede sıra sıra dizilmişti. Bahçe eviydi. Ve bahçe öylesine soğuktu ki, hemencecik uykusu geliyor, gözlerini açamıyordu.
Uyuyordu. Işık yüzüne vuruyor, her bir kirpiğini okşuyor, yanaklarına öpücükler bırakıyor ve gidiyordu. Soğuk ışığı da emiyordu.
Top bir kez daha önüne geldi. Bu sefer fırlattı. Şimdi hiçbir şey düşünmüyordu. Yorulmuştu. Zaten bir çıkış kapısı da bulamıyordu. Kedinin kendi kuyruğunu kovalaması gibi boşuna uğraştığını düşündü.
Zili çaldı, eve girdi.
O girer girmez de, daha demin oturup taşları itelediği yoldan bir araba geçti. Ve tevafuk ki, tam da onun yerini değiştirdiği her bir taşı eski yerlerine savurdu. Ait oldukları yere zamanın naif kayganlığı içinde yerleştiler.
Keşke tam o an için taş olsaydı, isterdi bunu şüphesiz. Görseydi bu olanları, açardı ışıklı kapıyı.
İnsan olmak ne zor öyle. Işık her an okşasın yanaklarını, sen görme. Sonra da ara dur!
Ayşenur ATEŞ Ekim/2017 ANKARA