İslam Tavrı 

İslam Tavrı 

Duruşumuzla, lafzımızla ve en mühimi ise artık zımnî olarak değil, nefes alabildiğimiz bu anın tüm açıklığıyla biz gençler, İslam tavrımızla dünya alemine numunelik teşkil etmeliyiz. Bu gerekliliğin en birincil nedeni; sahip olduğumuz rahatsızlığa en mütenasip çarenin, İslamlaşmanın kavram özü olmasıdır. İşte tam da bu noktada, idrak etmemiz gereken husus, muasırlaşmanın esasen İslam sözcüğünden ayrı düşünülemeyeceğidir.

Bunu belirtmek de azami fayda görüyorum çünkü günümüz sosyolojik gidişatını ele aldığımız zaman, muasırlaşmaya, günümüz deyimiyle modernleşme kavramına temel olarak kazılan uygun desteğin sekülerleşmek olduğunu görmekteyiz. Yaşadığımız tarih itibariyle insan hakları kapsamında eş cinsel beraberliğin çağdaş medeniyetlerde olması gerektiği düşüncesinin savunulması dahi, benim savımın ne kadar elzem ve ivedilikle üzerine eğilmemizi gerektiren küresel boyutta bir sorun olduğunu kanıtlamaktadır.

Dünya alemine bir nizam teşkil eden İslam dini dahi ailenin bizim tartıştığımız konu bakımından korunmasına çok büyük bir önem vermektedir çünkü değerlerin temeli ailedir. Bir toplumu, bir ulusu ve hatta bu denli çapta büyük bir dini yaşantıyı değiştirmenin en verimli yolu aileden geçmektedir. İzahımızla sabittir ki bu değerin sahibi insanın, nesilden nesile mirasını aktarmasına vesile olacak müessese, aile kurumudur.
Bu bağlamda konuyu biraz toparlayacak olursak, sekülerleşmemeye ilk olarak ailemizden başlamalıyız. Çoğu zaman farkında değiliz fakat emanet sahibi olduğumuz bu mekanda tavrımız İslam ile numunelik teşkil etmemektedir. Benim ilk başta değindiğim, duruşumuz örtülü olmasın uyarısının toplumsal gerçeği, zımnen “la dini” meşgalelerle haşır neşir olmaktır. Bunun en büyük ve acı örneği miladi yılbaşıdır. Bu noktada, 1 ocak sabahı insanlığın sarhoşluk uykusunda olduğu bir vakitte, sabah namazında buluşmak bile açıktan açığa, Rabb’imizin hoşnutluğunu kazanacak bir duruştur.

Yüce Allah’ın bize defalarca sorduğu soru üzere akletmek, bize onun bir emridir. Üniversite çağında bir gencin biraz önce belirttiğim örnek üzere, 1 ocak sabahı camide olması gericilik, sarhoşluk uykusunda olması çağdaş medeniyetler seviyesiyse, kendimizi hesaba çekilmeden evvel hesaba çekmeliyiz. Bu sorumluluk ayrı ayrı hepimizin üzerindedir. Bugün namaz kıldığımızı söylerken utanırsak, hesap günü alemlerin yaratıcısının yüzüne nasıl bakacağız? Rabbim ben senin rızan için şunu yaptım diyebilmek istiyorsak, bu “la dini”liğe bir dur diyeceğiz ve %98’nin Müslüman olduğunu iddia ettiğimiz bu ülkede hayat felsefemiz olan İslam yaşantısını göğsümüzü gere, gere yaşayacağız.

Burada ben ilk olarak, benim gibi gençlere, kendimize bir sorumluluk yüklemiştim ve tavrımızla örnek teşkil etmemiz gerektiğini belirtmiştim. Daha sonrasında verdiğim İslamsızlık hastalığının reçetesinin özüne de aile müessesini yerleştirmiştim çünkü görüşüm odur ki, insan doğup, büyüyüp, yaşlansa da asıl önemli olan hep biz gençlerizdir. Genç; yetiştirilen, yetiştirdikten sonra yetiştirendir. Değerlerin temeli aile, ailenin iki ana temeli ise yetiştiren ve yetiştirilenlerdir. Herhalde ondandır ki, Rabbimizin de gençliğinde kendi emirleriyle meşgul olanlar için bir müjdesi vardır. Bu müjdeye nail olabilmek adına ak sütün içinde ki ak kılı görecek kadar gözü keskin olan tüm genç kardeşlerime selam olsun.

Uzun lafın kısası, ahir zaman da genç olmak, hakikaten zor bir yükümlülüktür kannımca fakat her zorluğun bir mükafatı olduğu gibi bizler de ebedi cennet güzelliklerine talibiz inşallah. Bu yola çıkarken dikkat etmemiz gereken en önemli durum, yoldaşlarımızın seçimidir. Üzüm, üzüme baka baka kararmamalı, onlar bizlerle beraber hakikat adına konuşmalıdır. Benim aile konusuna değinmemde ki en önemli sebep ise belki de bizlerin aile dışı yaşantıya sürüklenmemiz, sürükleyenlerin ideolojilerine hizmet etmemizdir. Çok idealist gelebilir belki lakin bizler neslimizi, o bir nesil de bir alemi kurtarabilir. Vesselam…

Faruk KARABABA       Ocak/2020 Ankara