BAL KAVANOZU

Bir bal kavanozu kırılırsa ne olur? Belki sadece cam kırıkları… Peki ya kavanoz ağzına kadar bal doluysa? İşte o zaman bala yazık olur.

Bugün bir kavanoz bal aldım, hani şöyle köyden gelenlerden. İki tane poşete iyice sardı satıcı. Buraya kadar her şey normal. Biraz zaman sonra, yolda yürürken elimdeki poşetleri düzeltmeye çalışıyordum ve o poşet birden düşüverdi elimden. Poşeti yerden alıp balın dışarı sızmamasına şükretmiş bir şekilde hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam ettim. Evde ilgilenmem gereken bir sorundu bu. Eve vardığımda ise yapabildiğim tek şey; balın içine cam kırıklarının müthiş bir halde nüfuz etmiş olduğunu görüp balı çöpe atmak oldu. Zahirde olanlar böyle, lakin bu elimde olmayan ve tabii ki hiç planlanmamış olaylar zincirinin bana anlattığı bir şeyler olmalıydı. Yaratılan her şeyin bir amaç üzerine olduğuna iman etmiştik ne de olsa.

Bal; insan, insanın özü, insandaki hazine … Bal; çiçeklerin özlerinden üretilir, pek tatlıdır, faydalarla dolu bir besin lakin akışkandır ki akar gider uygun bir kaba koyulmazsa. İnsan; özünde deryalar kadar güzellikler vardır, eşref-i mahlukattır, yeryüzünde Allah’ın halifesidir lakin terbiye edilmesi, edep ile hemhâl olması, en güzel ahlakla bezenmesi gerekir; başıboş bırakılırsa akar gider başka mecralara, hele ki bu dünyada.

Balın kavanoza konması nasıl ki onun değerini yitirmemesi içindir; insan da bir ölçüye göre yaşamalıdır ki değerini yitirmesin, hakiki hâlinin şeklini alsın. Mevlana’nın söylediği gibi: “Sen değerinle ve düşüncenle iki aleme bedelsin. Ama  ne yapayım ki kendi değerini bilmiyorsun. Kendini ucuza satma, çünkü değerin yüksektir.”, “Çok defa geçtiğin bu yolda bile, kılavuzsuz geçersen şaşırır kalırsın; ya hiç görmediğin bir yolda ne olursun? Aklını başına al da kılavuzsuz olarak yola düşme!”

Balı inci gibi parlayan cam kaplarda saklayıp değerini bulmasını sağlamak varken hiçbir kaba ihtiyaç yokmuş gibi etrafa saçmak, onu pislik sayılıp temizlenecek bir hale düşürmek zulüm değil midir? Kur’an-ı Kerim’de geçen “Biz nefsimize zulmettik” diyerek af dileyenler kendilerine hakikatlerinde olduğu gibi, yaradılışlarına uygun olarak davranmadıkları için zulmetmiş değil miydiler? Zira “zulüm” kelimesinin bir anlamı da “bir şeyi yerli yerine koymamak, hak ettiği yere koymamak”tır.

Balı sapasağlam eve götürebilmek için kavanozun kırılmaması gerekir malum. J İnsanın da değerini kaybetmemesi, yerlere düşmemesi için ilahi ölçüden ayrılmaması gerekir; onun yaratılışındakidir ne de olsa, ona en iyi gelecek olandır.

Kavanozun kırılması, cam kırıkları dolu bir balın vücudumuzu kesip kanatması yahut balın zelillerden zelil hale düşüp çöpe atılmasıdır. İnsan ilahi ölçüyü kırarsa, aslından yani kendinden uzaklaşmış olur. Böyle biri hem etrafına artık varlığı istenmeyecek derecede zararlar verir, hem de kendini cam kırıkları dolu bir bal gibi çöpler arasına atmış olur. Asıl en büyük zulmü kendine yapmıştır; meleklerden bile üstün olabilecekken şeytanlardan daha aşağı konuma layık görmüştür kendisini.

İnsan kavanozun kırılması ile tüm değerini yitirmiş olur çünkü ona değer veren Rahmân’dan uzaklaştırır kendini.

 Bizler kavanozun kırılmasından bahsetmeyelim. En güzel camlar içinde taşıyıp inci gibi, nur dolu kaselere balını koyanlardan olalım. En güzel ölçüden başka ölçünün olmadığını bilerek ömrümüzü tamam edelim inşallah, vesselam.

Elif Özdemir   Şubat/2017 İSTANBUL