Ulu Çınar
Bir akşamüstü yazdan bozma bir sonbahar günü, yine gidiyorum semtimin dar sokaklarından. Dar sokak dedim lakin aldanmayın sakın, yanımdan o Arnavut kaldırımlı yoldan geçen bir yığınla aracın çıkardığı, başta sinir bozucu sonrasında ise alıştığında hoşuma dahi giden sesleri eşliğinde yürüyorum. “Eve ekmek götürme” deyimi vardır ya hani işte onun cana bürünmüş hali olan ben, elimdeki ekmek poşetini istemsizce savurarak dün gece gördüğüm o rüyamda ki çınar ağacını düşünüyorum. Saçlarımı hafifçe okşayan akşam rüzgarının muhabbetiyle…
Bir çınar ağacı görmüştüm ben rüyamda. Öyle bir ağaçtı ki bu dalları arşa yükselen, köklerini yerin yedi kat dibine sarmış bir ulu çınar. Zihnimde tekrardan bu görüntüyü canlandırmaya çalışıyordum fakat ne mümkün, bir türlü tamamlayamıyordum. Kulağımda akşam rüzgarının sedası bana bir şey fısıldıyordu sanki. Tam düşünmeyi bırakmaya koyuluyorum, benim bu teşebbüsüme o tatlı sesiyle fikrime set çekiyordu. İşte tam bu ahvaldeyken birden hatırıma düşüverdi o an, evet bu ses aynı sesti. O ulu çınarın bana söylediğini hatırlatıyordu akşam rüzgarı. Diyordu ki: Ben ki dalları arşa, kökleri yerin yedi katına ulaşan ulu çınar.
Her şey tam yerine oturmuştu artık. Şimdi tüm heybetiyle karşımdaydı ulu ağaç. Lakin bu seferde aklımı kurcalayan daha büyük bir soru vardı zihnimde. Rüyalarıma girmesinin bir sebebi vardı mutlaka ama neydi? O kadar soyutlamıştım ki kendimi dünyadan, artık ne yoldan geçen arabaları ne de o akşam rüzgarının sesini duyuyordum. Ta ki elimde savurduğum poşeti yoldan geçen nur yüzlü amcaya çarptırana kadar. Anlayamadım ilk önce ancak bir mahcubiyet kapladı yüzümü. Tam özür dileyecekken, amca elini omzuma koydu ve omzumu sıvazladı. Sonra o bu dünyadan olmadığı kesin olan gülüşünün ardından bana evlat ulu çınarın rüyasını gerçekleştirme vakti geldi dedi. Hangi vakitti bu, ne hayaliydi? Ben bunları düşünürken amca usul usul akan bir dere misali yavaşça gözden kayboldu. Sormak istedim lakin bağırsam sesim çıkmayacak gibiydi, anlam veremedim.
Sokağın sonuna geldiğimi fark ettim o anda. Artık akşamüstü yerini yavaş yavaş karanlığa bırakıyordu. Tüm sorularımın dışında bu gün son kez güneşi seyretmek istedim. Gözümü batıya diktim ve baktım o ufka doğru. Güneş yine tüm haşmetiyle nazlana nazlana batıyordu. Gözümü kapattım ve sadece o an gelecek aydınlık sabahı hayal etmek istedim. Ben güneşi o baktığım tepeden doğururken birden o zifiri karanlıktan günün ilk ışıkları belirdi fakat bir sorun vardı. Bir şey ona gölge oluyordu. Güneş doğdu ve tam tepeye çıktığında sanki onunla yarışırmışçasına dibinde ulu bir ağaç gözüktü. İşte o an anladım ki amcanın dediği vakit gelecek aydınlık sabahların hayali, o ulu çınar da bu sabahın teminatıydı. İçimden sadece tebessüm etmek geldi ve ağzımdan sadece inşallah kelamı döküldü. Bağladım tekrardan sıkıca poşetimi ve koyuldum yoluma. Rüyalarıma dahi girdiğine göre vardı ya bir hikmeti, bende niyet ettim aydınlık sabahlara o anda. Her işin başı bismillah evelallah. Vesselam…
Faruk KARABABA Ekim/2018 ANKARA