DOSTU HATIRLAMAK SADECE DOSTU HATIRLAMAK DEĞİLDİR
Ve bir dost hatırlanır sayfalar arasından, en ince sayfalara kadar inmeyi önemli kılar bir anda. Hatırlanır ve hatırlatır dost. Hatırlatır bize küçük gözüken amellerde kurtuluşumuzun saklı olduğunu.
Eski kitapları karıştırırken ince ayrıntılara inmek önemsiz gelirdi bana. Ne de olsa göz atıyordum, ne kadar önemi olabilirdi ki ayrıntıların. Lakin merak ettiğim bir cümlenin yolu bir dosta çıkınca, harfler bile değerlenir orada. Harfler zaten değerlidir, burada cümlenin şanına şan katar hale gelir. Bir dostun hatıra gelmesi, tebessümünün huzurunun hissedilmesi yaptığın işin ne kadar da önemli olduğunu hatırlatır. Sonsuzluk yolcusu olduğunu ve bu dünyada yolunu döşediğini tekrar idrak edersin. Güllerin ömür bitmeden dünya tarlasına dikilmesi gerektiğini hatırlarsın. Ahirette kokusunu çekmek istediğin çiçeklere yönelirsin tekrar.
Bir dostun hatırlanması, işinde bir dostuna çıkan yol olması sanki direkt cennet ağaçlarından meyve topluyormuş hissi veriyor insana. Hele ki o dost ile hiç planlanmamış bir şekilde tanışılmış ise. Hele ki o dost ile başka bir yerde hiç görüşmemişsek. Hele ki tek ortak noktamız Allah’ın kulu olmamızsa. Ve sözlerimiz aynı yola bakıyor, yollarımız birbirine hayranlık duyuyorsa. O dostun zihninde yer etmesi, dostluklarımızın Allah’ın lütfundan başka bir şey olmadığını iyice idrak ettiriyor insana. Ne büyük nimet diyorsun, iyi bir insanı tanımak. Kalbinde zikrullah çabası olanlarla tanışmak…
Bir dostunla yazmış olduğun yazıları bulmak eski sayfaları karıştırırken… İlahi kamerayı hissettirir, her ince hareketinin omuzlarındaki meleklerce satır satır yazıldığını, damarlarında akan kan gibi hatırlarsın. Sana can verir bu zikir. Canına can katar, canlar Sahibi’nin nimetlerini hatırlamak. Zikir ‘hatırlamak’ için kullanılan başka bir kelime zaten. Hatırlamak şükre, şükür ise duaya götürür nihayetinde. Ve işte dua ile kıymetin artar Rabbin katında.
O beraberce yazılmış yazılar, kalemi idrak ettirir, kağıdın şehadetine şahit olursun. Kalemin Allah’ın yeminli aleti olduğunu hatırlarsın. Üzerine Alemlerin Rabbi’nin yemin ettiği bir aleti kullanıyorsun ve O sana şah damarından daha yakın, konuşmadığını da duyuyor. İşte bir dostu hatırlama ile, Gerçek Dost’un her hücrenin zikrinde olduğunu idrak edersin. Yahut bir adım bile olsa yaklaşırsın. Mesele O’na yaklaşmak ise her şeye değmez mi, canlar bile feda edilmez mi zaten?
Kağıda da dikkat çekti dostla yazılmış yazılar. Kağıt ki hem şehit hem şahit… Söze belge olabilmek için hak yolda feda etmiştir varlığını, hem de harf harf şahittir yaşanan ve kalpten akan mürekkebe. Şehitliği gerçek kurtuluş bilip canını Canlar Sahibi’ne teslim edenler ancak, nail kılınır bu yüce şahitliğe… Şehitlik aşkı, şahitlik lütfuna yol olur. Yaşarken şehit olabilmek dilerim her kul için.
Bir dostun hatırlanması, onun o sırada uğraştığımız şey ile bir ilişkisi sayesinde olur. Bir fotoğraf görürüz, konuştuğumuz bir konuyu okuruz, bir olay yaşarız onunla ilgisi olan. Peki Hakiki Dost? O her varlığın sahibi, her varlık O’nu anlatıyor. Öyleyse her zerrede bile O’nu hatırlayıp, yarattıklarının kıymetini gözeterek yaşamak gerekmez mi? Her ne işle uğraşıyorsak canımızı o anda O’nun yoluna verip de hediye şahitlikler ile bezenmek güzel olmaz mı?
Dost’u, O’nu anlatanlar ile hatırlamak duasıyla, zira her zerre O’nu anlatır.
Elif ÖZDEMİR Mart/2019 İSTANBUL